Güzin Dino, Osmanlı alimi, şair, hattat ve bestekar İsmail Hakkı Bursevi’nin Şerh-i Usûl-i Aşere’de şöyle buyurduğunu aktarır: Bilinsin ki, insan dört öğeden oluşmuştur: toprak, su, hava, ateş. Ve bu dört öğeden sıcaklık, soğuk, rutubet ve kuraklık çıkmıştır ve bu dördünden de nefes, yangı, balgam ve safra çıkmıştır. Tabiat dedikleri, bu dört öğenin karmasından insan mayası oluşmuştur.
Biz galiba balgam ve safranın arttığı bir çağa denk geldik.
Sabır.
Gard, şiirle direnmeye devam ediyor.
Bu sayıda,
Arif Erguvan, belki bize nefes verecek olan şeyin tespitini yapıyor ve yardıma çağırıyor onu: şu an milletçe bahara en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz
Miray Çakıroğlu, insanın kendi içine açtığı yolda ötekilerin sorgulayıcı bakışlarına daldırıyor köklerini: Sabah olunca bana bakıyorlar / Günaydın diyorlar / Sanki yeni görmüş gibi.
Şakir Özüdoğru, herkesin ortasına düştüğü bir ateş çemberinden kaçıp sadece kendini kurtarmaya niyetlenenin içini yakan duyarsızlık alevini eşeliyor: biraz bir durgunluk olmalı gizlenmiş bir şeylerin içinde / dünyanın alt katındaki kara lekelerde mesela / gürültücü çocukların havaya saçılmış beden parçaları
A. Emre Cengiz, kıyametin orta yerinde, cehaletin ve cinnetin içinden uzun boylu bir şiiri süzüyor baştan ayağı ve bir isim yakıştırıyor ona: ama ben hala kendime şiir isimleri buluyorum
Emre’nin tasvirindeki kıyametin bir sonraki gününün provasını yapıyor Ali Akan: sınırın koca uzağında / gene peygamberlere ve tanrılara taparız / çayın ıslak demlerinden, soğuk duş alışlarına kadar
Gard’a ilk kez konuk ettiğimiz Emre Şahiner sözcüklerin gürültülü kardeşliğinde ölülerimizi topluyor Araf’a dönen savaş meydanından: ağır yelkovan, ahşap giyotin / bu ikindi!
Ve tam da hiç kimsenin kimseye ateş etmeye mecali kalmayan yerde, ateşi sorguya alıyor Onur Selamet: yetti bu kadar ateş ateş ateş / lütfen sayın ateş / bir ki üç dört ateş
Uzunca bir süredir Gard’da görmediğimiz Baran Can Sayın, uzak bir coğrafyanın, bir masal zamanın tılsımı ile selamlıyor okuru: Saatler toza dönüyor ıslak alnımda.
Zeliha Köse, kızılca kıyametin ortasındaki durağanlığın, insanın gündelik hayatını yaşama hakkının sesinden etlendiriyor sözcüklerini: meselesi olmasa inanırız güzel ülkeme / bir gelin sandığına bir de oy sandıklarına inanırız
Ali İhsan Bayır, kuşatılmışlığın, en yakınlarından en uzaktakiler ve üsttekilere kadar herkeslerce dört tarafı çevrilmiş olmanın öfkesinde soruyor: ne yapmalıyım anne! baba bir sigara yakabilir miyim? / abi doğum kontrol taşaklarımı düşürür mü? / abla bu kadar çocuktan kaç başbakar?
Yaklaşan kışın hazırlığında Sezgin Öndersever: aynı çiçek midir solanın yerine açan / bir koku eksik, bir renk fazla
Umut Göksal kendine has mizahında bir bedeni bütünlüyor çamaşır ipinde: Aldım boynunu yedi kere astım / altına üşenmedim dudakları astım
Gard’a ilk kez merhaba diyen bir başka şair Faruk Saadet, çözülmesi bireysel bir deneyimler silsilesine neden olacak zor denklemiyle baş başa bırakıyor okuru: Karmaşa: üç adam / ve hep iki oda
Öztekin Düzgün, Hallac’a geveze diyenlere sesleniyor: Orası kurak kaldığından / burası güzel görünüyor.
Gökçe Yetkin bir doğu yolculuğunda dünyanın bütün renklerini sahneye davet ediyor, sağaltmaları için dünyanın kırgınlığını: içimizde ağaç büyürdü, kanar kabuk bağlardı / kesilmeden ölçülemezdi yaşımız
Çeviri şiirlerde,
Lambda Edebiyat Ödülü sahibi Amerikalı şair Ellen Bass, her şeye karşın rahatla diyor okura, çünkü: Kötü şeyler olacak. Alper Yahyagil ve Zeynep Aygül çevirisi ile.
Amerika’nın siyahi Rimbaud’su olarak tanınan Bob Kaufman, cazın iç organlarımızı birer vurmalı çalgıya çeviren tınılarında canlı canlı yanmanın acısına taşıyor okuru: çok fazla kahkaha gizlendi kanla ve kaderle; / Yaşam ölüm tarafından çalınan bir saksafon. Ümit Şener Ta çevirisi ile.
Birçok ödül sahibi Denise Duhamel, hepimizin yakından bildiği bir sahneyi, ilkokuldaki Ay-Dünya-Güneş oyununu canlandırıyor tekrar, nasıl da her bir çocuğun o Güneş olmayı istediğini vurgulayarak: Çekinmezdim meyveyi seçen öğretmen / veya aya parıltısını veren o en sevilen çocuk olmaktan. Alper Yayhagil çevirisi ile.
Artık bizden biri olan Rafael Campo, bizi biz kılan, bedene sesleniyor: Ey beden, sen bizsin, / kaybolduğumuzda, hepimizin, her birimizin sahip olduğu sensin. Devrim Ulaş Arslan çevirisi ile. Ve bir müjde: Şakir Özüdoğru tarafından hazırlanan Rüzgâr Bizi Hatırlamayacak isimli Rafael Campo seçkisi yakında Lethe Kitap etiketiyle raflarda yerini alacak. Ayrıntılı bilgi için lethekitap.com adresine bakabilirsiniz.
Bu sayının kapağını akademisyen ve müzisyen Zafer Aracagök yaptı. Kapağımız Sergei Pankejeff’in kaçış çizgileri ile mucizelendi. Zafer Aracagök’ün diğer eserlerini görebileceğiniz Arkadan Yaklaşmak isimli sergi 9 Ekim – 7 Kasım 2015 tarihleri arasında Alan İstanbul’da olacak. Aynı zamanda yazarın Atopolojik Sapmalar: Deleuze ve Guattari isimli incelemesi Kült Neşriyat tarafından çok kısa süre önce yayımlandı.
Gard iyi okumalar diler.
Gard’ı aşağıdaki noktalardan edinebilirsiniz:
ANKARA: İmge Kitabevi;
ANTALYA: Öykü Sahaf;
ÇANAKKALE: Kedi Kulağı Kitabevi
DENİZLİ: Hece Kitabevi;
ESKİŞEHİR: Adımlar Kitabevi;
GAZİANTEP: Don Kişot Kitabevi;
İSTANBUL: Mephisto (Beyoğlu), Mephisto (Kadıköy), 6.45 Dükkan (Kadıköy);
İZMİR: Yakın Kitabevi;
MERSİN: Sokak Kitap Kahve Evi (Merkez);
KAYSERİ: Akabe Kitabevi (Merkez);
SİVAS: Özgün Sahaf (Merkez).